Eski çalışanların yeni çalışanlara mesajı
25 Mart 2020Öğrenme ve gelişim ortamlarında devrim
25 Mart 2020Çalışan bağlılığı mutluluk getirir mi sorusuyla açalım konuyu. Ben yanıtı biliyorum. Bağlılığın mutluluk da getireceğini düşünüyorum. Ama mutluluk bize ne kadar yeter onu tartışmaya açmak istiyorum. Mutluluk mu arıyoruz yoksa coşku mu? Coşku oluşturabiliyorsak, mutluluk zaten gelmez mi? Yoksa coşkunluk yorucu mudur:-)
Çalışan bağlılığı konusuna herkes kendi cümleleri ile bir yaklaşım getiriyor. Çalışan mutluluğu ile çalışan bağlılığının aynı şey olmadığını biliyoruz. Mutlu ama üretken olmayan, kendisi mutlu ama başkalarını mutsuz etmeyi başaran, mutlu ama sürekli yeni fırsatlar peşinde koşan biri için bağlılıktan söz edilemez. Bağlılık, çalışanın işe katılımını, işe olan adanmışlığını, yaptığı işe, ekibe ve şirkete verdiği değeri ölçer. Bağlı çalışanın kriteri tek başına aldığı maaş veya sosyal haklar değil, işte bulduğu anlam ve değerdir. Genellikle de bu anlam ve değer, çalışanlar için ortaktır. Yüksek çalışan bağlılığına sahip şirketlerin ortak değer yaratmak konusunda başarılı oldukları görülüyor.
Çalışan katılımı ve bağlılığı bazı kurumlarda, departmanlar, ofisler, şubeler arasında değişiklik gösteriyor. Bu da yönetici faktörünün önemini ortaya koyuyor. Yani kurum, kendisinden beklenen anlam ve değeri yaratamasa da bazı yöneticiler bunu başarıyorlar. Fakat bu riskli bir durum, çünkü bunu başarma yeteneği olan yöneticinizin çıtasına yetişemezseniz onu elinizden kaçırma ihtimaliniz ortaya çıkıyor. Sonunda da kağıttan bina yıkılıyor çünkü bağlılığı yaratan unsur ortadan yok olmuş oluyor.
Çalışan bağlılığını şirketin kültürü yaratıyor olmalı.
Kalıcı olan bu, aradığımız bu.
Bağlılığı kültürün bir parçası haline getirmek için bir dizi uygulama yapılabilir. Engage&Grow uygulamaları aslında tam olarak bunu hedefliyor. Biz Engage&Grow’da, çalışan bağlılığının şirketin içinden kendi kendine doğmasını sağlayan bir dizi çalışma gerçekleştiriyoruz. Bu çalışmalar sırasında ekipler kendi eksiklerini ortaya koyuyorlar ve bağlantıları kurarak, kendi çözümlerini hayata geçirmenin yollarını buluyorlar. Sonuçların hemen işe yansıması, çalışmaların somut faydalarının hızla görülmesinin sebebi bu. Ekipler, kendi kendilerine “Bize bu lazım, o zaman hadi yapalım” diyor ve değişim başlıyor.
Bir şirket için mükemmel olan çözüm diğeri için anlamsız olabiliyor. Sonuçların eşsiz olması bence sistemi de eşsiz kılıyor.
Katıldığım Engage&Grow atölye çalışmalarında deneyimlediğim bazı noktaları, sizler için not aldım.
“Yine bir eğitim alıyoruz galiba”
Çalışanlarda genellikle böyle bir ifade oluyor çalışmanın ilk gününde. Özellikle bağlılık düzeyi düşük olan şirketlerde görülüyor bu ifade. Katılımcılardan birinin yazdığı bir değerlendirme notu bu noktayı çok güzel ifade etmişti: ‘İlk çalışmada her zamanki sıkıcı eğitimlerden birine gireceğimizi sandım ama sonrası benim için çok farklı oldu”
Sadece Engage&Grow çalışmaları için değil, tüm gelişim programlarınız için şunu denemeye ne dersiniz? Alacağınız eğitimleri, hayata geçireceğiniz gelişim programlarını bir iletişim fırsatı olarak görün. Önden bilgisini verin, farkını anlatın, çalışanların kişisel gelişimleri için ne amaçladığınızı yazın/söyleyin. Reklamınızı yapın yani. Şu saatte, şu salonda olun diyerek topu ortaya atmayın.
‘Benim katılmam şart mı?’
Yöneticilerden sıkça gelen bir soru bu. Bu sorunun bir yanıtı yok. İdeal olan, ekiplerin atölye çalışmalarına belirlenen sayı doğrultusunda maksimum katılım göstermesi. Kalabalık olmayan ekiplerde yöneticilerin hatta patronların katılımının mucizevi etkileri olduğunu bizzat deneyimledim. Her iki taraf açısından da… Engage&Grow çalışmalarının hayata dönüşmesi ekiplerin ortak duygu ve akılda buluşmalarıyla mümkün oluyor. Ve yaptığımız çalışmalar tam olarak bunu sağlıyor. Ben bir yönetici olsaydım ve çalışmalar birden fazla grup halinde yürüseydi, tamamının içinde olmaya can atabilirdim.
Rakamları birlikte okumak
Engage&Grow metodolojisinde öncesi ve sonrasına yönelik ayrıntılı bir analiz sistemi var. Ekiplerin kalbinin nelerin attırdığını gören yöneticiler bu raporlar ışığında strateji bile değiştirebiliyorlar. Bir ivme mutlaka oluşuyor ve rakamların söylediklerinden aksiyonlar oluşturmak, ivmeyi düşürmemek şirkete sıra dışı bir verimlilik katıyor. Genellikle Engage&Grow metodunu makalelere taşımam ama bu kadar reklam yapmaya hakkım vardır diye düşünüp size biraz düşünce yapımızı aktarmak istedim. Çünkü, dünyanın birçok yerinde farklı dil, din ve kültürlerde çalışanın aynı refleksle harekete geçmesini sağlayan bu özel çözümün bir parçası olmayı seviyorum.
Işık Şerifsoy