Şirket bir iletişim fırını olsun!
25 Mart 2020Bağlanmak istemiyorum!
25 Mart 2020Neden ayrılıyor sorusunun yanıtıyla ilgili bir çok sebep var. Bu yanıtların en başında da amirleriyle anlaşamadıkları için ayrıldıkları var. Bir çok uzmanın söylediği gibi genelde çalışanlar işlerini değil, yöneticilerini terk ederler. Ücret, sosyal haklar, işyerinin lokasyonu gibi sorunlar sonraki maddeleri oluşturur. Ama ben bu yazıda başka bir soruyu irdelemek istiyorum.
Neden ayrılırlar değil.
Nasıl ayrılırlar?
Seçme ve yerleştiricin son halkası
Birlikte çalışacağınız insanları seçmek için ciddi bir zaman, emek ve para harcıyorsunuz. Süreç zorlu ve uzun. Ne de olsa, yetenekli çalışanları kendinize çekmek gibi sen derece trend bir hedefiniz var. İş ilanları veriyor, testler uyguluyor, İK bölümünüz her bir pozisyonu kapatmak için bir proje başarısı hedefiyle çalışıyor. Çalışan işe başlıyor.
Yeni bir yatırım dönemi başlıyor yani.
Oryantasyon çalışmaları, kişisel ve mesleki gelişim programları birbiri ardına devam ediyor. Onun verimliliğini artırmak sizin sorumluluğunuz. Her zaman söylediğimiz gibi potansiyeli performansa çevirme becerisi, yönetim takımlarının olmazsa olmazıdır.
Çalışma dönemi bir ay da olsa, beş yılda olsa, çalışan ve şirket arasında bir ilişki inşa ediliyor. Bu ilişki bir bina ile bir insan arasında değil elbette. Her bir çalışan kendi sosyal aurasını şirkete taşıyor ve şirket içinde sosyalleşiyor. Bu, hepimizin desteklediği bir konu,
Çünkü çalışanlar arasındaki sosyal ilişkilerin şirketin atmosferine, işin verimliliğine olumlu etkileri olduğunu biliyoruz.
Durum böyleyken birden bu sosyal ağın parçası, kendi isteğiyle veya sizin isteğinizle işten ayrılmak zorunda kalıyor. .
Şirketin bir parçasını bir sebeple yitirmek ile ilgili süreci doğru yönetmek neden yönetim takımlarının bir önceliği olmuyor?
Seçme ve yerleştirmenin ilk adımları gibi, son adımları neden bir insan odaklı bir sürece dönüştürülmüyor.
Bir sabah kartımı okutamadım.
Tarihteki en çirkin, en olmayacak işten çıkarma biçiminin bu olduğu ile ilgili tartışmaya girebilirim. Evden, belki eşinizden, çocuğunuzdan, annenizden normal bir biçimde ayrılıyorsunuz ve işe gidiyorsunuz. Giriş kartınız çalışmıyor o sabah. Teknik bir sıkıntı olduğunu sanıyorsunuz, danışıyorsunuz. Her sabah günaydın dediğiniz, belki sohbet ettiğiniz güvenlik görevlisi arkadaşınız kartı inceliyor ve deaktive edildiğini söylüyor. Yani sizi bir robot gibi deaktive etmiş biri. Artık o binaya giremezsiniz. Utanç verici bir şey yapılmış olsa bile, bu süreç böyle işlemez.
Daha bitmedi. İK’dan junior bir arkadaşınız elinde bir takım evraklarla geliyor, sizden bir takım imzalar alınıyor. “Masamı ve dolabımı boşaltmak isterdim” demenizin bir anlamı yok, size ait olan eşyalar kutulanmış bile. Ve tabii güvenlik görevlisi eşliğinde bilgisayarınızı, varsa cep telefonunuzu teslim ediyorsunuz.
Bu yaşanmış bir olaydan birebir alınmış bir hikayedir. Ortada utanç unsuru yoktur. Sadece küçülme amaçlı bir dizi insanın işten çıkarılması söz konusudur.
Belki bir parça ekstrem bir örnek haklısınız ama özellikle bunu yazarak bu hikayenin kaybedenlerini irdelemek istedim.
Kaybedenler Kulübü
Kaybedenler sıralamasının başına tabii ki şirketin itibarı gelir. Şu anda kapınızdan çıkıp gitmekte olan insan, sizin itibarınızın kaybının el bombasıdır. Şu anda henüz bir saat önce çıkmış olduğu eve geri dönmektedir. Ve emin olun bu tavrınız onun içinde bir sır olarak kalmayacaktır. İtibarınızı yükseltmek için yaptığınız onca çalışmayı yakacak bir el bombasını biraz önce bir robotu deaktive eder gibi davranarak fırlattınız.
İK yönetimi ikinci sırada yer alır. Çünkü bir departman olarak var olmalarının en önemli gereğini gerçekleştiremediler. Bundan sonra 10 tane üst üste açık pozisyona, en yetenekli insanları yerleştirseler de, şirket içinde arkadaşlarının işten çıkarılmasına tepki duyan diğerlerinin duygularını eski haline getiremeyecekler. Herkesin içinde, “Bu bana da olabilir” duygusu uyanacak ve işten çıkarılan kişi hele de çok sevilen biriyse bu duygu başka duyguları da beraberinde getirecek.
Kaybedenler kulübünün dolaylı olarak kaybedeni tabii ki işin kendisi. Aslında tam olarak iş kaybediyor ama biz biraz daha sofistike bir bakış açısından çıktık yola. Çünkü inancımız, işten daha önemli şeyler olduğu yönünde.
Yönetim takımları, birim amirleri… Herkes kaybetti. Şirket ruhundan bir parçayı kaybetti daha kötüsü.
Bu senaryo gerçekleşti. Kendi senaryolarınızı bir gözden geçirin. Eleştirilecek veya alkışlanacak neler bulacaksınız?
Işık Şerifsoy