Dil, iletişim ve bağlılık
25 Mart 2020Şirket bir iletişim fırını olsun!
25 Mart 2020Dedikodu tüm iş hayatım boyunca sık sık karşılaştığım bir şirket virüsü. Dedikodu yapmış da olabilirim, dedikodu yapılan ortamda fazlasıyla bulunmuş da olabilirim. Ve kesinlikle bir dedikodu malzemesi olmuş olabilirim. Dedikodu malzemesi olduğumu anlamak için kahin olmam da gerekmedi hiç, sonradan değişen tutumlardan, “sizinle ilgili ilk izlenimim çok farklıydı” tarzı cümlelerden, bazı bakışlardan ve bakışmalardan anlarsınız sizinle ilgili bir sohbet! geçtiğini… Arada sırada kulağınızda yankı gibi bir ses duyarsınız ya hani, biz Türkiye’de buna kulağını çınlattık deriz, işte öyle bir şey.:-)
Geçtiğimiz günlerde okuduğum bir makalede, dedikodunun harika bir tanımı yapılmış: “Çözümün bir parçası ya da sorunun bir parçası olmayan biriyle olan bir durumdan bahsetmek.” Çözümün bir parçası olma potansiyeli varsa elbette onunla sorunu konuşmanız çok doğru bir yaklaşım olur. Bu sizi çözüm arayan kişi yapar. Sorunun bir parçası ile konuşuyorsanız zaten bu dedikodu olmaktan çıkar ve açık iletişim haline gelir. Konuştuğunuz kişi ikisi de değilse bazen akıl almak amaçlı sohbet edersiniz ama tam o anda dedikodu ile aranızda ince bir çizgi olduğunu bilin ve süreci doğru yönetin. Aslında, en kötü dedikodular genellikle tavsiye ya da danışma arayışı kılıfı altında yapılıyor. Eğer üçüncü bir kişinin bilgeliğine çok ihtiyacınız varsa bunu birinin adı üzerinden değil, isimsiz bir karakter üzerinden olaya odaklanarak arayın.
Örneğin bir konuda, eşinize veya yakın arkadaşınıza danışıyorsanız, şirketin dışında birinden akıl alıyorsanız buna dedikodu diyemeyiz. Ama duygularınızı, düşüncelerinizi anlattığınız kişi, sözü edilen kişiyle yakın temas içindeyse bu duygular onda da bir algı yaratır. Haklı veya haksız olduğunuzu bir kenara bırakın ve şöyle düşünün: Biriyle ilgili algı oluşturmaya ve bu algıyı yaymaya hakkınız yok.
Neden biriyle ilgili bir sorunumuz olduğunda doğrudan ona gidip konuşmayı erteleriz? Kişisel ilişkilerimizde de böyle yaptığımız çok olur ve hepimiz yaparız. Bunun çeşit çeşit nedenleri olabilir ama önemli bence önemli bir nedeni kök meseleyle yüzleşemememiz… Yani dedikodu yapma sebebimiz aslında kendimizle ilgili, dedikodusu yapılan insanla ilgili değil. Haksız olmaktan korkmak belki, belki duyacaklarımızdan çekinmek veya aslında bizim ağzımıza doladığımız kadar önemli bir şey olmadığını görmek… Bir çok sebep düşünülebilir.
Bir tarafıyla dedikodu güzeldir de… İtiraf edin, hangimiz hiç yapmadık diyebiliriz. Ayrıca yararlı bir yanı da var. Örneğin birini işten çıkarmak mı istiyorsunuz? Gözünüze bir dedikoducu kestirin ve bakın hangi hızda yayılıyor haber? Bu yıl ücret artışı olmayacak diye not mu yayınlamayı düşünüyorsunuz? Dedikoducu bir kültüre sahipseniz işiniz kolay! Verin mesajı ve yayılmasını izleyin. Ama bu mesajın sonunda biri kalkıp da “Bizim şirket batıyormuş!” derse şaşırmayın. Bu oyunu başlatırsanız, sonuçlarından biri söylediğiniz lafın değişerek önünüze düşmesi olabilir. Bu cümleyi bir tedarikçinizden duyabilirsiniz, daha kötüsü önemli bir müşterinizden!
Kulaktan kulağa oyununda olduğu gibi uzun bir zincirde, kaynaktan çıkan cümle inanamayacağınız kadar farklı bir cümleye dönüşebilir. Hikayeler başlar ve hikayelerin içine biraz lezzet de katalım diyen birileri sayesinde canavarlar ortaya çıkar. Düşünülmeden edilmiş bir laf, tüm verimliliğe ve morale zarar verirken, umulmadık rakamsal zararlar bile doğurabilir.
Ucuz iletişim!
Şundan emin olabilirsiniz: Dedikodu yapıyorsanız, birileri de sizinle ilgili dedikodu yapıyor. Bu kesin bir bilgi. Deneyimli yöneticiler bu tarz dedikoduları iyi kullanır, hatta olumlu sonuçlara dönüştürür. Bu onlar için bir çeşit şirketin zihnini okumaktır. Çok düşük bir dozda kullanılan bir ilaç gibi. Bir gram fazlası öldürücü. Şuna karar vermek önemli. Bu şirkette bir şüphe kültürü mü inşa etmek istiyorsunuz yoksa güvene dayalı bir liderlik kültürü mü? Eğer ikincisiyle, şirket içi dedikodulara prim vermeyin ve azalmaları için azami çaba gösterin. Ama birincisi de olur diyorsanız, sonuçlarına katlanın.
Çok heyecan verici olabilir bu sonuçlar.
Işık Şerifsoy