Bağlılık yaratan şirketlerin 3 sihirli tutumu
25 Mart 2020Dedikodu kültüründe hayatta kalmak!
25 Mart 2020Basit cümlelerin insanların hayatında ne büyük değişiklikler yaptığını günlük hayatımızda görüyoruz. Şöyle bir örnek vereyim, siz üzerine düşünün. Kadın erkek eşitliğine destek veren bir projede, kadınlara verilen fırsatla ilgili konuşan genel müdür şöyle diyor: Kadınlara bu fırsatı verdik ve şaşırarak gördük ki onlar her şeyi başarabiliyorlar!
Şimdi, bu bir kompliman cümlesi mi yoksa bir hakaret cümlesi mi?
Nasıl yani? Neye şaşırdınız? Belli ki siz projenizin başarısına inanmayarak girişmişsiniz işe. Diliniz aklınızdan geçenleri dışa vuruyor ve bence bu konuşmayı yapmadan önce iyi bir iletişimci ile üzerinden geçmeliydiniz.
Şirketin içinde kullandığınız dil
Bazı çalışanlar, amirlerinin çok kaba saba davranabildiklerini, hatta konuşabildiklerini ifade ediyorlar. Açıkçası, bu konuyu atlayacak ve normal koşullar altında kullandığınız –normal insanlar, normal yöneticiler gibi- dille ilgili devam edeceğim. Çünkü kaba saba olmak gibi bir ihtimali kabul edemiyorum.
Çalışanlarla iletişim halinde olmanın önemini her zaman anımsatıyoruz. Şirketin stratejik bir kararını veya şirket için dönüm noktası sayılabilecek bir olayı, gazetelerden öğrenen çalışan kendisini şirkete hangi noktadan bağlar? Kendini bu olaya bağlayamıyorsa, bağlılıktan nasıl söz edebiliriz?
En yakın paydaşı çalışanlar olarak görmediğimiz ve günlük hayatta da buna uygun davranmadığımız sürece şansımız yok.
Önce çalışanlar bilecek. Proje bittiği anda –hatta başladığı anda- onların haberi olacak. Strateji belirlediyseniz santral operatörünüzün de bundan haberi olacak. “Biz üroloji ilaçları kulvarından çekilme kararı aldık” diye demeç veren genel müdür, üroloji bölümü satış temsilcilerinden önce halka mı açıklamıştır bu kararı? Satış temsilcileri ne hissetmiştir o anda?
Bir de olumlu yönden bakalım. Evinde dünyanın en büyük güneş enerjisi santralini kuran şirketinin bu haberini herkese veren baba, TV’de aynı haber çıkınca oğluna şöyle bir bakar: İşte bak, ben sana demiştim. Sen herkesten önce öğrendin bu haberi. – demektedir bakışlarıyla. Bu gururdur işte, paylaşımın gücüdür.
İletişimi ve dili oturtmak
Özellikle şirket içinde dolaşan mesajlara bakalım. Öyle mesajlar var ki, onları bir insanın değil, yapay zeka sisteminin yazdığını zannedebilirsiniz. “Hey Siri, bugün yöneticim bana ne diyor?” “Merhaba, artık Cuma günleri işe serbest kıyafetle gelebilirsiniz. Bunun için şirket kıyafet yönetmeliğine göz gezdirmeniz önemle rica olunur.”
Siri böyle söyleyebilir. Çünkü onda bir veri var ve o veri, kendisine sorulan sorulara olabilecek en doğru yanıtları vermesini sağlıyor. İçinde duygu yok. Siri bile kendini yeniliyor ayrıca. Ona “Seni seviyorum” demeyi deneyin, “Veya sen çok başarılısın”, neler söyleyeceğine bir bakın.
Deneyelim mi?
“Siri, sen çok başarılısın, teşekkür ederim.”
Yanıt: Tabii ki, ne demek?
“İyi ki varsın Siri”
Yanıt: Çok naziksin.
Şirket içinde, içten bir ekip dili oluşturun. Eğer Free Friday uygulamasına geçiyorsanız bunu bir kamu kuruluşu ayarında değil, bu dili kullanarak verin. Çünkü bu dili kullananlar da, okuyacak olanlar da ekiptekiler zaten.
“Yaz sıcaklarına uygun, ferah ve iyi bir haberimiz var!”
Nasıl?
Size çok mu samimi geldi? Kendi dilinizi oluşturun. Biraz tuz katın, biraz baharat. Belki biraz ısıtın ama çok değil. Kendi kültürünüze ve atmosferinize uygun bir dil bulacaksınız.
Bu dili oluşturduktan sonra elbette onu kullanın. Bol bol kullanın. İç iletişim çarkları tıkır tıkır çalışsın ve herkes önce birbirine, sonra şirkete bağlansın. Bağlılık böyle başlar.
Dil ve iletişim ile ilgili çok iyi ve çok kötü örnekler var. Ara ara bunları paylaşalım. Kurumsal gelişim çıtamızı yükseltiyorsak, birbirimize söylediklerimizin tonu ile başlayalım buna.
En önemli paydaşlar, çalışanlar çünkü….
Işık Şerifsoy