Herkes aynı herkes farklı
27 Temmuz 2020Çalışan bağlılığı ve süper güçler!
27 Temmuz 2020İş yapış biçimleri insandan insana değişiyor. Kültürel değişiklikler de işin içine girince bir önceki yazımda anlattığım herkesin eşit fakat herkesin farklı olduğu gerçeği daha da belirginleşiyor. Fakat bir de hiçbir kültüre uyduramadığım, kurumsal veya profesyonel olarak tanımlanan herhangi bir ortama uyduramadığım kişiler var. Bunlara “dönmem ben sanacılar” adını takıyorum ve bu yazımda kendi deneyimlerimden yola çıkarak onları anlamayı, tartışmaya açmayı düşünüyorum.
İletişim engelli olmak aslında nedir?
Bazılarının iletişim yeteneklerinin diğerlerinden daha çok olduğunu bilirsiniz. Biriyle tanıştıklarında çok daha kolay kanallar açabilirler. Konuşmayı başlatan, sürdüren ve konuşmanın enerjisini artıran insanlardır onlar. Eğer siz bu saydıklarıma ters biriyseniz sizin de işinizi kolaylaştırırlar ve iletişimin sorumluluğunu alırlar. Böylece iletişim gerçekleşir, tek tarafın çabasıyla da olsa… Fakat bu bir yere kadar anlamlıdır. İletimi iletişimden ayıran nokta iki tarafın ortak çabasıdır. Konuşmak, dinlemek, yanıt vermek, anlatmak, anlaşılmak, dikkat etmek gibi birçok bileşenden oluşan. İletişim engelli diye tabir edilen insanlarda bu bileşenlerden biri veya birkaçı çalışmaz ve siz anında anlarsınız bu yoldan yürümenin zor olduğunu… Kabul edin ki çok da tercih etmezsiniz onlarla iletişim kurmak için enerji harcamayı. Bu tanımlar bir kenara… Dönmem ben sanacılar farklı. Mesele onları anlamak ve onlarla iş yapmaya çalışmakta.
Telefonuna yanıt vermeyenlerin telefon markası
Adı üzerinde dönmez o size. Bir modern zaman tanımı olan dönmek burada, yanıt vermek, seni duydum ve sana bu söylediğin/yazdığın/ilettiğin mesaj ile ilgili geri dönüş yapacağım anlamında kullanılmaktadır. Tam da buraya yakışan bir örneği paylaşayım. Vakti zamanında, şu anda adı bile anılmayan, piyasadan tamamen kaldırılmış olan bir zamanların ikonik iletişim cihazı markalarından birinin falanca işler müdürüyle görüşme yapmam gerekiyordu. Doğal olarak önce aradım, e-posta attım. O zamanlar herkesin cep telefonu iş kullanımına bu kadar açık değildi, şirket telefonunun iç hat numarasından aramayı sürdürdüm. Girişimler boşa çıkınca santralden destek almak istedim. İç hattını arayın dediler. İç hattı asla yanıt vermiyor dediğimde ise santral sorumlusu naif bir biçimde “Evet o genelde telefonlarını açmaz” dedi. Ne yapmak gerekir diye sorduğumda “Aramaya devam edeceksiniz” dedi. Bilgi vereyim, sizi geri dönüş yapılmasını sağlayayım gibi bir yaklaşım olmadı ben de talep etmedim zaten. O görüşme gerçekleşmedi. Hayat bu ya, ısırılmış elma logolu şirketin akıllı telefonu dünyayı etkisi altına aldığında başlayan sürecin sonunda da zaten görüşmenin yapılmasına gerek olan bir şirket kalmadı. Benim saptamalarım mıdır bu çöküşü yaratan? Elbette değildir ama eminim kültürün içindeki kıymıkların sonuca bir etkisi mutlaka vardır.
Dönmem ben sanacılar ne yapar?
- E-postaları okurlar, okuduklarının haberi karşı tarafa gider ama buna ilişkin bir aksiyon alma gereksinimi duymazlar. Yanıt vermeleri için satıcı değil alıcı olmanız gerekir. Son dönem şirketlerden gelen geribildirimler arasında müşterilere geri dönüş yapılmadığını belirten notlar da var bu arada. Müşteriye dahi geri dönmüyorsa karşınızdaki kişi kesin olarak bir dönmem ben sanacıdır.
- Yeni dönemin iletişim aracı WhatsApp neden olduğunu bilmiyorum ama yeni bir sistem çıkardı. Karşınızdaki kişi mesajı okuyor ama okuduğunu anlamıyorsunuz. Ergenlik çağındaki bir genç için bu anlaşılabilir bir durum. Ebeveynine ben mesajı görmemiştim diyerek bahane üretmesi gerektiğinde bulunmaz bir metot. Onu anlıyorum, ben de ergendim ve bir ergen büyüttüm. Ama iş ortamındaki anlamını çözmüş değilim. Zaman kazanma eğilimi mi? İşten kaçmak mı? İletişimden korkmak mı? Sizce ne?
- Telefonunu duyar açmaz ve sonra aramaz. Meşguldür, görmemiştir, duymamıştır, unutmuştur falan filan. İnsana mahsus. Hepimiz ara sıra yapabiliyoruz. Fakat gerçekten dikkat edilmesi gereken bir konu olduğunun hakkını teslim edelim. Bu bir disiplin bir ilke meselesi. İletişimin altın kuralı varsa işte tam olarak bu.
- Yazdığınız onca e-postanın sonunda es kaza telefonla yakaladığınızda e-postayı görmediğini anlarsınız, oysa okundu maili ulaşmıştır size. Önemli değilsinizdir belki onun çok önemli işleri arasında, okumuştur, okuduğunu da unutmuştur, spam girmiştir araya falan filan. Oysa ne kolaydır “Bu mesajı aldım ama ilgilenmiyorum, teşekkür ederim” yazabilmek. “İlgileniyorum ama önümüzdeki haftanın başında size yanıt verebileceğim” gibi versiyonlar oluşturulabilir. Bu olmaz nedense.
- Hele şirketlerin web sitelerindeki info adreslerinin akıbeti hiç belli olmaz. Yazdıklarınız uzaya mı gider kuyuya mı düşer belirsizdir. Bu durumda dönmem ben sanacı olan kişi değil kurum halini alır. Oysa işi yapan insanlardır.
Şimdi adını anımsayamadığım ama dinlediğim zaman hararetle takdir ettiğim meşhur CEO’lardan biri, kendisiyle çalışan insanların mesajlarına ilk bir saatte aldıklarına dair bir geri dönüş yapmalarını, 24 saat içinde de uygun yanıtı vermelerini kural olarak getirmişti. Benim aklıma çok yatmıştı bu kural.
Bu yazıyı bir dönmem sanacının ilhamıyla yazdım tahmin ettiğiniz üzere…
Birbirimizi duyduğumuz, en azından buna niyet ettiğimiz günlerde buluşmayı yürekten diliyor, bu disiplin ve anlayışla çalışan herkesi de içtenlikle kucaklıyorum. İş dünyası sayenizde gelişiyor.
Işık Şerifsoy