İklim krizinin yanında duramayız!
25 Mart 2020Bağlılık atölyeleri
25 Mart 2020Köklü şirketlerde en sevdiğim şeylerden biri, eski çalışanlarıyla aralarında kurdukları bağı koparmamaya odaklı uygulamalar. Köklü bir okulun gururlu mezunları gibi bir araya gelen eski çalışanların, yeni nesil şirket çalışanlarına sunduğu görüntü/mesajlar ve enerjiyi çok önemli buluyorum.
Köklü bir şirketten emekli olmuş biriyle yaptığım bir sohbet, bundan 30 yıl önceki iş dünyasını bugünkü iş dünyasından ayıran şeyin ne olduğunu düşünmeme sebep oldu. Onun cümlelerine kendi düşüncelerimi ekleyerek şöyle bir özet çıkardım:
- “O zamanlar tabii bugünkü kadar büyük değildi şirket, hepimiz birbirimizi tanırdık.” : Bu çok güzel bir ifade. Şirketler büyüdükçe insanların birbiriyle olan bağlantısının kopması çok doğal. Çalışanların birbiriyle iletişiminin bir zamanlar 30 kişinin çalıştığı bir şirketteki gibi olmasını bekleyemeyiz ama 30 kişilik departmanlarda bu bağ hangi durumda, bunu sorgulayabiliriz. 1000 kişilik bir şirket kocaman bir blog olarak hareket etmiyor. Sistemler var. Her sistemi kendi içinde değerlendirdiğinizde, sizce iletişiminiz hangi düzeyde çıkar?
- “Patron mutlaka selam verirdi, mutlaka tesise iner, işçi arkadaşlarımızı da ziyaret ederdi.” : Her zaman çok önemsenen bir konu bu. Liderin yukardaki büyülü odadaki varlığı değil istenen. Dünyanın en başarılı şirketini yönetiyor bile olsa. Liderin, rüzgarını hissetmek istiyor çalışanlar. Her gün her saniye değil belki ama mutlaka hissetmek istiyor. Çünkü iyi liderlerin etraflarına yaydıkları şahane bir rüzgar var. Sizin şirketinizde durum nasıl? Lideriniz çalışanlara sadece fırtınalı halini mi gösteriyor? Yoksa cam fanustan gelen bir esinti yok mu?
- “Bizim şirket yabancı olduğu için yabancı mühendisler gelir anlatırdı yeni icatları, gerekirse buradan da adam yollardık oradaki tesisleri gezmeye” : Vizyondan söz ediliyor burada. Dünyanın her ülkesinde var olabilirsiniz, her kültürden çalışanlarınız olabilir. Ama şirketin kalbi aynı amaç ve vizyon için artsın istiyorsanız, bu kültürler arasında bir bağ oluşturmanız gerekir.
- “Tabi o zamanlar arkadaşlık da farklıydı.” : Bunu hep duyarız değil mi? Ben de hissetmişimdir bazen. Bir zamanlar arkadaşlık bile farklıydı. Ne oldu peki? Sonradan hepimiz kötü insanlara mı dönüştük, hain mi olduk zaman içinde? Konu bence birey olarak insanın değişmesi değil, iletişimdeki kitlesel değişim. Rekabet arttı ve insanların koltuk korkuları depreşti. Performans odaklı bir kurumda, insanlar kişisel performanslarının kaygısına düştü. Ekibin performansına odaklanan kurumlarda hala umut var. Sizde durum nasıl?
- “Bizim şirket, doğumları bile kaçırmazdı. Şirketin bebek seti gelirdi doğum yapan aileye.”: Bu bir kültür meselesi. Hiçbir kurum doğum yapmış çalışanına bebek seti gönderme sorumluluğunu taşımaz. Ama taşıyan bir kurumda çalışmak ayrıcalıktır. Burada esas olan maddi karşılık değil, o anda doğum odasının heyecanına katılan sembolik kurumsal varlıktır. Bazen bir altın olur, bazen logolu bir battaniye, niceliği önemli değil. Önemli olan niteliksel varlık. “Biz bir aileyiz ve ailemizin en küçük bireyine hoş geldin diyoruz!” mesajı. Ve bunun paha biçilmez karşılığı.
- “Bayramlarda mutlaka bir bayramlaşma olurdu. Genel müdürümüz yabancıydı, onun bayramını da kutlardık.”: Çeşitliliğin muhteşem kabulü işte bu. Hangi dili konuştuğumuzdan ve neye inandığımızdan bağımsız olarak oluşturulan pozitif kurumsal atmosfer. Bayramlaşma olabilir. Kimin neye inandığından bağımsız olarak, diğerinin bayramını kutlamaktır bu. İnancı olmayan insanların da olabileceğini hesaba katarak ve yargısızca…
- “Hala senede bir kez toplanıyoruz yeni fabrikada. Aramızda konuşma yapanlar oluyor.” : Duyduğum en eşsiz yorumlardan biri buydu. Emekli olmak oyunun dışında kalmaktır ya bazıları için… Oyunun onur konuğu olarak davet edilmek nasıl bir gurur kaynağı olur sizce? Eski çalışan için kıymetli ama yeni çalışan için çok daha önemli. “Bir zamanlar burada çalışıyordum ve hala buradayım.” Vefa, iyi ilişkilerle ayrılmış olmak, iletişimin sürmesi, güven… Size nasıl geliyor?
Yukarıdaki cümlelerin arasında, ücretimiz çok yüksekti, sigortamız yüksek düzeyden ödenirdi, senede iki kez çift maaş alırdık gibi laflar görmediniz. Ben de duymadım zaten. Tahminen o noktalarda da güçlü bir şirket profili idi deneyimlenen. Şirket güçlü olduğu için mi çalışanlar kendilerini önemli ve değerli hissediyor acaba? Yoksa çalışanlar değerli ve önemli hissettikleri zaman mı şirket güç kazanıyor?
Işık Şerifsoy